5 Aralık 2015 Cumartesi

Antoine Lavoisier

13:05 Hazırlayan Orhan , Yorum Yok
Antoine Lavoisier, Fransız kimyager. 1743 yılında Paris'te doğdu ve aynı yerde 1794'te idam edildi. O devrin Ünlü kimyacısı Guilaume-Francois Rouelle'nin (1703-1770) tesiri altında kaldı. Zengin bir ailenin çocuğu olan Lavoisier, Mazarin Kolejinden mezundur. Babasının yerini almak düşüncesiyle hukuk tahsiline başladı ve çok iyi bir eğitim görerek 1764'te mezun oldu. Fen bilgilerine duyduğu alakadan dolayı zamanın belli başlı fen derslerine ve laboratuvarlarına devam etti. 1765 senesinde ilk araştırmasını yayınladı. 1768'de Fen Akademisine üye seçildi. Hayatı boyunca ticaret, ekonomi ve toplum refahı konularında faaliyette bulunmuş, 23 yıl maliyede vazife yapmıştır. 

Fransız İhtilalini hazırlayan siyasi olaylarda faal rol oynamıştır. Fransa'da köklü bir sosyal reformun yapılmasına inanmaktaydı. Bu arada sosyal şartları ve ziraati incelemek için seçildiği komisyonlarda yaşlılık sigortası ve vergi reformu gibi çok köklü teklifler yapmıştır. 

İhtilal sırasında Fransız maliyesi ve ekonomik kaynaklar hakkında bir rapor hazırlamıştır. Ölçülerde metrik sistemin ortaya çıkmasında da faal rol oynamıştır. Bütün bu hizmetlerine rağmen ihtilalcilerin devamlı saldırılarına maruz kalmış ve önce hapsedilmiş, daha sonra mahkeme edilip, suçlu bulunarak 1794'te ölüme mahkum edilmiştir. 

Çalışmaları: Lavoisier kimya çalışmalarına başladığında Avrupa'da kimya konusu ilim kabul edilmiyordu. Teorik temel okutu. Lavoisier Avrupa'da kimya ilminin mimarı oldu. Kimyayı ilmi bir temele oturttu. Lavoisier, yanma olayında oksijenin rolü ile ilgili çalışmaları ile tanınmıştır. Maddenin Korunumu Kanunu'nun sahibi olan Lavoisier eski flogiston fikrini kaldırarak, modern kimyanın temelini atmıştır. 

Lavoisier'in nazariyesine göre ürünlerin ağırlığı reaktonların (reaksiyona girenlerin) ağırlığına eşit olmalıdır. On sekizinci yüzyılda flogiston teorisine göre yanan maddelerin farazi bir ağırlık kaybettiği kabul ediliyordu. Oksit bilinmediği için metal maddelerin havayla teması neticesi meydana gelen kızarıklığa calx deniyordu. Tatminkar olmayan bu açıklamalar Lavoisier'i bütün bunların hava-metal birleşimiyle olduğu neticesine götürdü. Reaksiyon esnasında, sonradan oksijen ismini verdiği bir gaz çıktığını tesbit etmiştir. Oksijenin keşfi ile yanma-oksitlenme hadisesi aydınlandı. 

Lavoisier solunum esnasında oksijen alınıp, karbondioksit verildiğini tesbit etti. Deneyler sonucu solunumun da bir nevi yanma olduğunu anladı ve kalorimetre yardımı ile kimyevi reaksiyonların ısısını ölçtü. Biyokimya alanında birçok deneyler yaptı. Herhangi bir maddenin katı, sıvı veya gaz halden birinde olduğunu söyleyen Lavoisier'dir. Havayı analiz ederek azotla-oksijeni ayırmış, hidrojeni yakarak su elde etmiştir. Çağdaşlarıyla yaptığı temaslar neticesi “Kimyevi İsimlendirme Metodu”nu geliştirmiştir. Bu arada barut ve güherçile imalinde hükümete yardımcı olmuştur. 

Bugün kimyanın babası ismi verilen ve kimyaya teraziyi sokmakla, Aristo'nun yanlış nazariyelerini temelinden yıkarak, tecrübi ilimlere, yeni müsbet bir çığır açan Lavoisier, bir taraftan fennin bugünkü dereceye ilerlemesine çok hizmette bulunmuş bir taraftan da mütehassıs olduğu kimya ilminde büyük hatalar yapmıştır. Onun buluşu olduğu için, kitaplara geçen, üniversitelerde okutulmuş olan bu sözleri, bugün bir orta mektep talebesi söylerse sınıfta bırakılır. Mesela klor gazına bileşik cisim bir oksit, diyordu ve asitleri (hamızları) yanlış anlatıyordu. 

Lavoisier'in en büyük hatası, doğru tecrübesini, kıymetli buluşunu izah ederken, dine inanmıyanların eskidenberi söylemekte oldukları bir sözü tekrarlaması idi. Yani “kimya tepkimelerinde, madde gayb olmaz ve yoktan meydana gelmez” hakikatini deney ile ispat etmiş ise de, her şeyin kimya tepkimesi, kimya kanunu ile yapıldığını sanarak, aldanmış ve kendisini lekeleyen başka sözlerine çok çirkin birini daha eklemiş; kimya tepkimelerinde ağırlık değişmediğini görerek Ağırlığın Sakınımı Kanununu kurunca, “Tabiatta bir şey yaratılmaz ve hiçbir şey yok edilemez.” deyivermiştir. Bunu duyan fen taklitçileri “Yoktan birşey yaratılmaz. Hiçbir şey yok olmaz.” diye iddiada bulundular ve dinlere, bu arada İslamiyete hücum ettiler. 

Lavoisier'in kimya olaylarında, maddenin artmadığını ve azalmadığını görmesi “İnsanlar hiçbir şey var edemez ve yok edemez.” hakikatını meydana çıkarmaktadır. Halbuki o da başka din düşmanlarının düştüğü büyük hataya düşerek tecrübesinden yanlış netice çıkarmış ve dine saldırmıştır. Fakat, böylece ancak kendini lekeledi. Çünkü, bugünkü fizikokimya bilgisi, kimyanın ulaşamadığı atomun derinliklerine girerek, Lavoisier'in aldandığını ispat etmiştir. Nitekim Einstein'in relativite nazariyesi, kütlenin korunması kanununu bile madifie etmiş, yani değiştirmiştir. 

Bu suretle anlaşılmıştır ki madde, Lavoisier'in sandığı gibi dünyanın temeli değildir. Bugün, yeni keşfedilen çekirdek olayları, nükleer reaksiyonlar, maddenin enerjiye döndüğü ve yok olduğu hadiseleri Lavoisier'in aldandığını göstermektedir. 

Tycho brahe

13:02 Hazırlayan Orhan , Yorum Yok
Tycho Brahe asıl adıyla Tyge Ottesen Brahe 14 Aralık 1546 ve 1601 arasında yaşamış 
Danimarkal
ı astronomdur. Brahe aynı zamanda bir kimyacı ve astrolog olarak da tanınır. Teleskopun icadından önceki dönemde yaşayan gökbilimcilerin en ünlülerinden biri olan Tycho Brahe, Danimarkalı soylu bir ailedendir 14 yaşındayken bir güneş tutulmasını izleyerek gökbilime ilgi duydu, Brahe Güneş tutulması gibi bir olayın önceden hesaplanabileceğini düşündü 

Brahe, küçüklüğünden beri 
yıldızlara
 ve gökyüzüne merak saran bir çocuk iken 1559'da Kopenhag üniversitesindeyken şahit olduğu güneş tutulması onda bir tutku yarattı, ne var ki amcası onu Danimarka'nın siyasal yaşamının önemli kişilerinden biri yapmak istiyordu. Bu yüzden onun hukuk okumasını istedi ve 
Leipzig
'e yolladı. Gündüzleri hukuk eğitimi gören Brahe, geceleri ise gökyüzünü gözlemliyordu. 

1563'de iki parlak gezegen olan 
Jupiter
 ile 
Satürn
'ün kavuşumlarından biri gerçekleşti. Eski kavuşum tablolarına göre bu olay önemli bir miktar hatalı verildiğini saptadı. Bu onun ilk kayıtlı gözlemi oldu, ve bunu ilkel bir yolla sadece bir çift pusula ile yaptı. 

Amcası Jorgen 1565'de ölünce, Brahe hukuk okumayı bıraktı ve 
Almanya
'ya Rostock üniversitesine gitti. Buradaki bir düelloda daha sonra burnunun bir kısmını kaybedecektir. 

1571
'de daha sonra "Tycho'nun yıldızı" olarak anılacak Cassiopeia takım yıldızında parlak bir yıldızı keşfetti. Onun gerçek yapısıyla ilgili bir şey bilmemekle birlikte konumu hakkında kesin ölçümler yaptı. Haftalar geçtikten sonra giderek solan bu yıldız zamanla gökten kayboldu(bunun bir süpernova olduğu düşünülüyor). 

Artık Brahe ünlü biri olmuştu. Danimarka kralı işini sürdürmesi için kendisine tam donanımlı bir gözlemevi verdi ve adına bir fon açtı.Seçilen yer baltık denizindeki Ven adasıdır. orada Tycho Brahe, Uranibourg (gökyüzü şatosu) ve Stejnebourg (yıldız şatosu) adını verdiği iki gözlemevi yaptırdı. Burada kendini astronomiye adayan Brahe gözlemlerini sürdürdü. 777 yıldızın konumunu ölçtü ve katalog hazırladı elinde hiçbir teleskop olmamasına rağmen ölçümlerinde 1-2 dakikadan daha fazla hata yoktur. Ayrıca öğrencisi ve asistanı Johannes Kepler'in eliptik gezegen yörüngeleri yasasını biçimlendirmesine yardım etti. 

Ancak şu da var ki, Brahe kısmen dinsel gerekçelerle Kopernik'in kuramlarını kabul etmedi. Onun yerine melez bir sistem benimsedi. Buna göre gezegenler Güneş'in etrafından dönüyor. Ancak 
Güneş
 ile 
Ay
 ise 
Dünya
'nın çevresinde bir yörüngede bulunuyorlardı. 

Zamanla bazı meselelerden ötürü ve Danimarka kralı ile kimi dostlarının ölümü nedeniyle Ven adasındaki yaşamı bozuldu ve ona ait fon kesildi. Buna bir neden de sinirli yapısı, kiracılarına karşı acımasız oluşu ve kendisine verilen görevleri reddetmesiydi. Bunun üzerine adayı terk ederek imparatorluk matematikçisi olarak Prag'a gitti. Ancak orada aradığını bulamadı. 

Tycho aceleci, hoşgörüsü olmayan, utanmazlık derecesinde bencil, çoğu zaman da acımasız bir adam olarak bilinir fakat aynı zamanda zeki, kibar ve çalışkandı. Brahe 24 kasım 1601'de 55 yaşındayken ansızın öldü. Johannes Kepler Brahe'nin ölümünden önce uzun süre asistanlığını yapmıştır. Brahe öldüğünde tüm mirasını ona bırakmıştır. 

Brahe'nin astronomiye ve bilime katkıları



Copernicus
'un 
Güneş merkezli sistemi

Yermerkezli sistemden
 çok daha başarılı değildi. Ayrıca henüz yeni fizik kurulmadığından, Güneş'in evrenin merkezinde ve Yer'in de bir gezegen gibi onun çevresinde döndüğünün kanıtı da verilemiyordu. Bu nedenle, astronomlar Copernicus'u hemen kabul etmediler. Ancak astronomların karşısında gök olaylarının hesabını verebilen iki sistem vardı. Bunlardan hangisinin evrenin gerçek yapısını yansıttığının bilinmesi gerekiyordu. Bu da doğru gözlemler yapmakla mümkün olacaktı. 

İşte bu görevi Tycho Brahe yüklendi. Brahe, Copernicus'un çalışmasını incelemişti, ancak evrenin merkezine Güneş'i koyan bu sistemine karşıydı. Brahe'ye göre Copernicus sistemi, hem fizik yönden hatalı, hem de kutsal kitaba aykırı idi. Yer merkezde ve hareketsizdir olmalıydı. Ancak Batlamyus sisteminin yetersizliğinin de farkında olan Brahe, Copernicus ve Batlamyus sistemini içine alan yeni bir sistem önerir. Sisteminde, Yer merkezdedir ve Ay, Güneş ve diğer gezegenler Yer'in etrafında dolanırlar; Merkür ve Venüs ise Güneş'in etrafında dolanmaktadır. Böylece Brahe, hem Coperenic'e, hem Batlamyus'a, hem de Aristoteles'e sadık kalmaktaydı. 

Brahe, sisteminden çok, yaptığı gözlemlerle önem taşır. Onun yaptığı gözlemler sayesinde Aristoteles fiziği ve kozmolojisi büyük darbeler almıştır. 1572 yılında, Cassiopea takımyıldızında yeni bir yıldız ortaya çıkar. Yaptığı hesaplamalarla Brahe, bu gökcisminin sabit yıldızlar bölgesinde bulunduğunu ve yeni bir yıldız olduğunu ortaya çıkardı. Aristoteles fiziğine göre eterden yapılmış olan bu bölge mükemmeldi ve burada yeni hiçbir şey varlığa gelemeyeceği gibi, var olan bir şey de yok olamazdı. Oysa bu 1572 yıldızı (bugünkü deyimi ile nova) 
Aristoteles
'in temel prensiplerine karşıydı. Brahe, 1577'de ise, bir kuyruklu yıldız gözlemler. Bu yıldızın Ay küresinin dışında, bu kürenin çok uzağında olduğunu saptar. Bu da Aristoteles kozmolojisine aykırı idi. Çünkü Aristoteles'e göre, kuyruklu yıldızlar Ay küresinin altındadır. Böylece onun yaptığı bu gözlemler sayesinde Aristoteles kozmolojisi büyük darbeler alır. Bundan sonra Kepler'i beklemek gerekecektir. 

1576 yılında Hven Adası'nda dönemin en önemli gözlemevini kuran Brahe, bu gözlemevinde, o zamana kadar Batı Dünyası'nda karşılaşılmayan büyük boyutlu gözlem araçları inşa edilmiş, özellikle duvar kadranı çok ilgi çekmiştir. Bu aracın çapı oldukça büyük olmasına karşılık, bununla yetinmeyen Tycho Brahe, gözlemlerde daha küçük bölümlerin verilebilmesi için transversal bölümlemeyi, ilk defa olarak Batı Dünyası'nda kullanmıştır. Burada amaç AB'ye göre daha uzun olan BC'yi bölmektir. 

Ayrıca, bugün de çok kullanılan sextant ile saati de ilk kullananlardandır. Pratik astronomide büyük bir yenilik olan günlük gözlemler de yapmıştır. 

Galileo Galilei

12:58 Hazırlayan Orhan , Yorum Yok
Galileo Galilei, (1564 – 1642), modern fiziğin ve teleskobik astronominin kurucularından olan İtalyan bilim adamı. 1564’te İtalya’nın Pisa şehrinde doğdu. Dönemi­nin tanınmış müzikçilerinden Vincenzo Galile­i’nin oğlu olan Galilei, ilk tahsilini Floransa’da yaptı. 1581’de Pisa Üniversitesinde tıp tahsiline başladı, ancak parasızlıktan okulu terk etti. 1583’ten itibaren matematiğe ilgi duyan Galilei, bu konudaki çalışmaları sayesinde 1589’da Pisa’da profesörlük elde etti.
Sarkacın, yüzen cisimlerin ve hareketin Aristo fiziğinden farklı bir düşünceyle matematiksel olarak ele alınması gerektiğine inanan Galilei, Pisa Kulesinden ağırlık düşürerek Aristo’nun yanlışlığını açıkça gösterdi. Bu davranışı yaşlı profe­sörlerle anlaşmazlığa düşmesine sebep oldu. 1592’de Pisa’yı terk ederek, Padova Üniversitesi matematik kürsüsüne geldi.
1597’de pratikte çok faydası olan pusulayı ticari olarak piyasaya arz etti. 1600 senesinden hemen sonra ilkel bir termometre, insan kalp atışının ölçümünde kullanılmak üzere bir sarkaç ve 1604’te serbest düşüşün matematik kanunlarını keşfetti. Ancak düzgün ivmeli hareket kavramı hatalıydı. 1609’da Hollanda’da teleskopun bulunduğunu işitti. Kendisi daha ileri bir alet yaparak bunu astronomi gözlemlerinde kullandı. 1610′ da aydaki dağlar, yıldız kümeleri ve Samanyolu üzerine ilk tespitlerini yayınladı. Bu arada Jupiter’in dört uydusunun varlığını bildirdi. Bu kitabı çok ilgi uyandırdı ve Floransa’da saray matematikçisi olmasını sağladı. Hemen sonra Venüs gezegeninin devreleri ve Satürn’ün şekli hakkında bilgi verirken, astronomideki Ptolemy (Batlamyus) sistemini tartıştı.
1611’de Roma’ya gitti ve oradaki Bilim Akademisi’ne üye seçildi. Floransa’ya dönüşünde hidrostatik üzerine pek çok profesörün itirazına sebep olan kitabı ile 1613’te güneş lekeleri üzerine yazdığı eserini yayınladı. Bu eserinde Kopernik sistemini açık bir şekilde müdafaa etti. Bundan dolayı papazların ağır hücumuna uğradı. 1615’te bizzat Roma’ya giderek iddiasını müdafaa eti. Ancak 1616’da Papa Beşinci Paul tarafından kitaplarını tetkik için bir komisyon kuruldu. Bu komisyon Galileo’nun kitaplarını yasaklamadı. Sadece dünyanın döndüğü iddiasından vazgeçmesini istedi.
Galilei, bir müddet bilimin pratik yönüne döndü, mikroskobu geliştirdi. Ancak 1618’de üç kuyruklu yıldızın görülmesiyle kiliseyle münakaşaya girdi. Arkadaşının Sekizinci Urban olarak Papa seçilmesinden cesaret alarak yazdığı “İki Kainat Sistemi Üzerine Konuşmalar” adlı eserini 1632’de yayınladı. Ancak kitabı daha önce yapılan uyarılarla çeliştiği söylentilerine rağmen Roma’da mahkemeye çağrıldı. 1633’te bu kitap yasaklandı ve kendisi müebbet hapse mahkum edildi. Yetmiş yaşında hapsedilen Galilei’nin gözleri kör oldu ve 1642 yılında hapiste öldü.

Joseph Priestley

12:55 Hazırlayan Orhan Yorum Yok

Joseph Priestley

“Çok yönlülüğünü, hevesini, faaliyetlerini ve insanlığını; fiziksel, ahlaksal ya da toplumsal her şeye duyduğu büyük merakını; bilim, teoloji, felsefe ve siyasetteki yerini; [Fransız] Devrimi’yle sıra dışı ilişkisini ve çektiği haksızlıkların dokunaklı hikâyesini düşününce, onu 18. yüzyılın kahramanı sayabiliriz” (Frederic Harrison, filozof).
JOSEPH PRIESTLEY neden böylesine önemli biriydi? Buluşları ve eserleriyle hükümetin rolü, Tanrı’nın yapısı, hatta soluduğumuz hava gibi konularda insanların görüşlerini etkiledi.
İster bilimsel ister dinsel konulardaki yazılarında olsun, hakikat ve doğrular uğruna teorileri ve geleneksel görüşleri reddetti. Şimdi bunu nasıl yaptığını görelim.

BİLİMDEKİ GERÇEKLERİ ARAYIŞI

Bilimle sadece bir hobi olarak uğraşan Joseph Priestley, 1765’te Amerikalı bilim adamı Benjamin Franklin’le tanıştıktan sonra elektrik deneyleri yapmaya başladı. Ertesi yıl meslektaşları buluşlarından öylesine etkilendi ki onu Londra’daki Royal Society (Kraliyet Derneği) üyeliğine seçtiler.
Joseph Priestley daha sonra kimyayla ilgilenmeye başladı. Kısa süre içinde amonyak ve diazot monoksit (güldürücü gaz) gibi bazı yeni gazlar keşfetti. Hatta suyla karbondioksiti karıştırarak sodayı icat etti.
Joseph Priestley 1774’te İngiltere’nin güneyinde deney yaparken ayrıştırma yoluyla farklı bir gaz elde etti; bu gaz mumların daha parlak yanmasını sağlıyordu. Sonra bu gazdan 60 mililitre doldurduğu bir cam kabın içine bir fare koydu. Fare bu ortamda, normal havayla dolu camın  içinde yaşadığından iki kat daha fazla yaşadı! Priestley kendi de bu gazdan içine çekti ve “bir süre, tuhaf bir hafifleme ve rahatlama hissettim” dedi.
Joseph Priestley oksijeni keşfetmişti. * Ancak flojiston içermeyen, sıradan bir hava keşfettiğini zannedip bu gaza flojistonsuz hava adını verdi; flojiston, yanmayı engellediği düşünülen varsayımsal bir maddeydi. Priestley yanlış bir kanıya varmıştı, fakat günümüzde birçokları için bu keşif, “onun meslek hayatının en büyük buluşudur.”

DİNDEKİ GERÇEKLERİ ARAYIŞI

Joseph Priestley, yerleşmiş teorilerin bilimsel gerçekleri gizlediğine inandığı gibi, dogma ve geleneklerin de dinsel hakikatleri gizlediğine inandı. Ancak ilginçtir ki hayatı boyunca Kutsal Kitabı araştırmasına rağmen, Kutsal Kitabın asıl öğretileriyle uyuşmayan bazı düşünceleri benimsedi. Örneğin hayatının bir döneminde, Kutsal Kitabın Tanrı tarafından mucizevi şekilde ilham edildiğini kabul etmedi. Ayrıca İsa’nın yeryüzüne gelmeden önceki yaşamıyla ilgili sözleri de reddetti.
“Eğer bilim gerçeğin peşinden gitmekse, Priestley gerçek bir bilim adamıydı.” (Katherine Cullen, biyolog)
Öte yandan, hem o zamanlar hem de günümüzde belli başlı dinler tarafından yaygın olarak kabul edilen sahte dinsel öğretileri açığa vurdu. İsa ve öğrencileri tarafından öğretilen hakikatin sonradan yalanlarla bozulduğunu yazdı. Örneğin Üçleme öğretisinin ve canın ölümsüz olduğu inancının yanlışlığını, ayrıca dinsel nesnelere tapınmanın Kutsal Kitapta aslında mahkûm edildiğini ortaya serdi.
Joseph Priestley’nin hem dinsel fikirleri, hem de Amerikan ve Fransız devrimlerini desteklemesi İngilizleri kızdırdı. 1791’de öfkeli bir kalabalık evine ve laboratuvarına saldırıp her şeyi yerle bir etti. Priestley sonunda Amerika Birleşik Devletleri’ne kaçtı. Joseph Priestley özellikle bilimsel buluşlarıyla anılsa da, Tanrı ve amacı hakkında bilgi almanın ‘üstün bir onur’ olduğuna inanıyordu.

Blaise Pascal

12:52 Hazırlayan Orhan , , Yorum Yok
19 Haziran 1623 yılında Clermont’ta doğan Blaise Pascal, Etienne Pascal’ın üçüncü ve tek erkek çocuğudur. Babası Avukat ve aynı zamanda matematikle ilgilenen kültürlü bir insandı. Blaise Pascal; üç yaşındayken annesini kaybetmiştir. Aradan dört yıl geçtikten sonra babası Pascal’ı ve diğer üç kız çocuğunun alıp Clermont’dan Paris’e taşınmıştır. Blaise Pascal örgenim hayatına Paris’te başlamıştır.
Blaise Pascal’ın babası Etienne Pascal, oğlunun matematikten önce Latince ve Yunanca öğrenmesini istemiş ve on beş yasına girene kadar çalışmaması için evinde bulunan kendi çalıştığı matematik dokümanlarını ortadan kaldırmıştır. Fakat bu Blaise Pascal’ın matematiğe olan ilgisini ateşlenmiş ve on iki yaşındayken hiç geometri bilgisi olmadığı halde daireler ve eşkenar üçgenler çizmiş ve bir üçgenin iç acılarının toplamının, iki dik acıya eşit olduğunu kendi kendine uğraşırken bulmuştur.
4146_20110816_google-nin-logosu-unlu-matematikci-pierre-de-fermat-oldu_k
Hiçbir kitap okumadan Euclides; (Öklid’i bulan geometrici)’in birçok önermesini ispatlayan bu küçük yaşta ki dahi için kız kardeşi Gilbert; Euclides’in ilk otuz iki önermesini Elemente adlı kitabındaki sıraya göre bulduğunu söylemiştir. Son önermenin ispatı da bir üçgenin iç acılarının toplamının ispatıdır. Blaise Pascal, kendi gibi matematikle uğrasan babasıyla birlikte Paris Mersenne Akademi’sini kabul edilmiştir. On dört yaşındayken Mersenne tarafından düzenlenen ilmi tartışmalara davet edildi. Bu tartışmalar Fransız İlimler Akademi’sinin doğmasına neden oldu. On altı yasına geldiğinde konikler üzerine bir yazı yazdı ve on sekiz yaşındayken bir hesap makinesi icat etti. Fizikte de, havanın ağırlığını, sıvıların basıncını ve denge hali hakkında bulduğu bilgisi eşliğinde Pascal kanunlarını çıkarmıştır.
4146_2
Blaise Pascal’ın bilimsel olarak çok parlak ve iyi giden hayatının yanında, özel hayatında sağlığı tam tersine çok kötü gidiyordu. Mide ağrıları, hazımsızlık, uykusuzluk ve bu ağrıların verdiği gece kabusları onun hayatını yiyip bitiriyordu. Fakat Pascal, hiç durmadan bilim adına çalışmalara devam ediyordu. 1642-1645 yıllarında ablasının isteği ve baskısıyla Hıristiyan dininin altında bazı tarikatlara girmiştir. 1646 yılında Jansenci mezhebine ilgi duymuştur. Din konusu epey bir sarsıntıya sokmuştur Pascal’ı, fakat Blaice Pascal’ da matematik ağır basmış ve 1653 yılında matematik ve fizik üzerine çalışmalar yaparak sıvıların kararsızlığı üzerini kitap yazmıştır. Aynı yıl babasının vergi toplama memuru olarak tayini çıkar ve Paris’ den taşınarak tayin yeri olan Rouen şehrine yerleşmişlerdir.
1658 yılında kendini kötü hisseden uyuklamalar ve şiddetli bas ağrılarıyla dört yıl geçirdi ve 1662’’de Haziran ayında vefat etti. Yapılan otopsi sonuçlarında ciddi beyin hastalığı olduğu ortaya cıktı. Pascal’ın din, bilim ve hayat üzerine yazdığı ve Felsefik acıdan en meşhur olan kitabı Pensees (Düşünceler)’ dir. Bu kitabında ağır basan kısım, Pascal’ın Allah inancıdır. Hatta kitabında gecen su cümleyle anlayabiliriz; “If God does not exist, one will lose nothing by believing in him, while if he does exist, one will lose everything by not believing”. (Eğer Allah yoksa insan ona inanmakla hiç bir şey kaybetmeyecek, fakat varsa inanmamakla çok şey kaybedecek.). Yasadığı zamanda bu kitabın yayınlanmasına izin verilmediği için ölümünden üç dört yıl sonra yayınlanmıştır. Blaice Pascal’ın en ünlü buluşlarından bir tanesi de matematik, biyolojik uygulamalar ve birçok modern fizikte kullanılan ve kendi buluşu olan herkesin bildiği Pascal üçgenidir. 1, 11, 121, 1331, 14641 şeklindedir.

Alexander Graham Bell

3 Mart 1847 yılında İskoçya’da Edinburgh’da doğdu. Edinburgh’daki McLauren’s Akademisinde öğrenim gördü. 1860 yılında Kraliyet Lisesi’nden mezun oldu. Graham Bell’in iki erkek kardeşi veremden öldü. Bu ölümler nedeni ile doktorlarının tavsiyesine uydular ve Kanada’ya göç ettiler. 2 sene gibi kısa bir süre burada yaşadıktan sonra Amerika’ya yerleştiler.1873 yılında Boston Üniversite’sinde ses fizyolojisi profesörü oldu.

Kullanılabilir ilk telefonun icadını 1875 yılında yaptı ve patentini 1 yıl sonra aldı.1877 yılında Bell Telephone Company adlı şirketi kurdu. 1880 yılında şirketten ayrıldı ve işitme engelliler üzerinde çalışmak için Volta Laboratuvarı’nı kurdu. İşitme engelliler için konuşmaların ışınlar aracılığı ile iletilebilmesini sağlayan Photophone isimli icadını gerçekleştirdi.

1880 ve 81 yılları arasında Edison’un Fonograf’ını geliştirmeye çalıştı. Bu araştırma geliştirme sonucunda kayıt tutabilen Graphopone ortaya çıktı. Bu prototip ile yaptığı kayıtlar halen Amerika’daki Smithsonian Enstitüsü’nde saklanmaktadır.

Aynı yılın sonlarına doğru ilkel bir metal dedektör icat etti. Bunu geliştirmek için herhangi bir çaba göstermedi ancak 1925 yılında aynı temellere dayanan daha gelişmiş bir modeli Gerhard Fisher icat edecekti.Yeni doğan bir bebeği solunum rahatsızlığı nedeniyle ölünce bunun üzerinde çalıştı. Yapay bir akciğer üretmeyi başardı ve adını Vacuum Jacket koydu.

10 Kasım 1882 yılında Amerikan vatandaşlığına geçti. Bir yıl sonra Dünyaca ünlü bilim dergisi Science’ın kurulmasında birçok katkısı oldu.1888 yılında ise National Geographic Society’nin kurulmasına yardımcı oldu. Sağır vatandaşlara konuşma öğretmek için bir dernek kurdu.

1904 yılında Bileşik Hücresel Hava Aracı isimli bir icat için patent aldı. 1907 yılında havacılık deneyleri birliğinin kurulmasına yardımcı oldu.

Hayatı boyunca 30 patent aldı ve75 yaşına geldiğinde 1922 yılında hayata gözlerini kapadı.

İçerik Kelimeleri : Alexander Graham Bell Hayatı, Alexander Graham Bell Kimdir, Alexander Graham Bell Otobiyografisi, Alexander Graham Bell Nerede Doğdu, Alexander Graham Bell Hangi Tarihte Doğdu


Isaac Newton

12:42 Hazırlayan Orhan , Yorum Yok

isaacnewton-1689-wince.jpg

Isaac Newton, (4 Ocak 1643 (25 Aralık 1642) – 31 Mart 1727(20 Mart 1727)) İngiliz fizikçi, matematikçi, astronom, mucit, felsefeci ve kimyacıdır. Tarihteki en etkileyici bilim adamı olduğu düşünülür. Bilim devrimi ve bilimsel metod, onun adıyla anılır.
Bir çiftçi olan babası, Newton doğmadan üç ay önce öldü. On iki yaşında Grantham’da King’s School’a yazılan Newton, bu okulu 1661’de bitirdi. Aynı yıl Cambridge Üniversitesi’ndeki Trinity Kolej’e girdi. Nisan 1665’te bu okuldan lisans derecesini aldı. Lisansüstü çalışmalarına başlayacağı sırada ortalığı saran veba salgını yüzünden üniversite kapatıldı.
Salgından korunma amacıyla annesinin çiftliğine sığınan Newton, burada geçirdiği iki yıl boyunca en önemli buluşlarını gerçekleştirdi. 1667’de Trinity Kollej’e öğretim üyesi olarak döndüğünde diferansiyel ve integral hesabın temellerini atmış, beyaz ışığın renkli bileşenlerine ayrıştırılabileceğini saptamış ve cisimlerin birbirlerini, uzaklıklarının karesi ile ters orantılı olarak çektikleri sonucuna ulaşmıştı. Çekingenliği yüzünden Newton her biri bilimde devrim yaratacak nitelikteki bu buluşların çoğunu uzun yıllar sonra (örneğin türev ve integral hesabı 38 yıl sonra) yayımlamıştır.
Lisansüstü çalışmasını ertesi yıl tamamlayan Newton 1669’da henüz 27 yaşındayken Cambridge Üniversitesi’nde matematik profesörlüğüne getirildi. 1671’de ilk aynalı teleskobu gerçekleştirdi, ve ertesi yıl Royal Society üyeliğine seçildi. Royal Society’ye sunduğu renk olgusuna ilişkin bildirisinin eleştirilere hedef olması, özellikle Robert Hooke tarafından şiddetle eleştirilmesi üzerine Newton tümüyle içine kapanarak, bilim dünyasıyla ilişkisini kesti.
1675’de optik konusundaki iki bildirisi yeni tartışmalara yol açtı. Hooke makalelerdeki bazı sonuçların kendi buluşu olduğunu, Newton’un bunlara sahip çıktığını öne sürdü. Bütün bu tartışma ve eleştiriler sonucunda 1678’de ruhsal bunalıma giren Newton ancak yakın dostu ünlü astronom ve matematikçi Edmond Halley’in çabalarıyla altı yıl sonra bilimsel çalışmalarına geri döndü.
Cambridge Üniversitesi’nde Katolikliği yaygınlaştırma ve egemen kılma çabalarına karşı başlatılan direniş hareketine öncülük eden Newton, kral düşürüldükten sonra 1689’da üniversitenin parlamentodaki temsilciliğine seçildi. 1693’de yeniden bir ruhsal bunalıma girdi ve yakın dostlarıyla, bu arada Samuel Pepys ve John Locke ile arası bozuldu. İki yıl süren bir dinlenme döneminden sonra sağlığına yeniden kavuştuysa da bundan sonraki yaşamında bilimsel çalışmaya eskisi gibi ilgi duymadı. Daha sonra 1699’da Fransız Bilimler Akademisi’nin yabancı üyeliğine 1703’de Royal Society’nin başkanlığına seçildi.
Gelmiş geçmiş bilim adamlarının en büyüklerinden biri olarak kabul edilen Newton, matematik ve fizikte çok önemli buluşlar gerçekleştirdi. Matematikte (a+b)ª ifadesinin üstel seriye açınımını veren genel iki terimli teoremini buldu. Newton’un bilime en büyük katkısı mekanik alanındadır. Merkezkaç kuvveti yasası ile Kepler yasalarını birlikte ele alarak kütle çekim yasasını ortaya koydu. Newton hareket yasaları olarak bilinen eylemsizlik ilkesi, kuvvetin kütle ile ivmenin çarpımına eşit olduğunu ifade eden yasa ve etki ile tepkinin eşitliği fiziğin en önemli yasalarındandır.
Newton yaptığı çalışmalarda bazı hesaplamaların içinden çıkamayınca kendi bulduğu formüllere uyması için bazı varsayımlar ortaya atmak zorunda kalmıştır. Kendisi de bu varsayımların hatalı olduğunu bilmesine rağmen bunları kullanmak zorunda kalmış. İlerleyen yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarla Newton’un bu hataları tespit edilmiştir. Ama yine de yaptığı çalışmalara kıyasla bunlar göz ardı edilmiştir…